www.dursunpalut.com
 
  Ana Sayfa
  hakkımda
  fotoğraflar
  yazılarım
  => osmaneli
  => güzeldere şelalesi
  => LBA (lens alma hastalığı)
  => kıyıköy
  foto-bilgi
  İletişim
  foto-hikaye
güzeldere şelalesi
   Yine bir Pazar sabahı derin uykusundayken İstanbul, fotoğraf sevdasına, memleket sevdasına, yeni yerler görme sevdasına düştük yollara. Rotamız Düzce; Türkiye’nin en yüksek şelalesi Güzeldere ve Efteni gölü.
06:30 da Pendik’ten başladı yolculuğumuz, günü daha uzun yaşamak için. Molalarla birlikte Gölyaka ilçesi yaklaşık iki saat kadar sürdü. TEM den Düzce çıkışından sonra tabelaları takip ederek yaklaşık 10dk. sonra Gölyaka merkeze varıyorsunuz. Bizim bir arkadaşımız Düzce’li olduğu için tabelalara pek ihtiyaç duymadık. İhtiyaç duyacağımızı düşündüğümüz tüm alışverişimizi Gölyaka’dan yaptık. İstanbul’dan taşımaya hiç gerek yok fiyatlar orantılı. Bizim tercihimiz şelalede mangaldı, bununla
İlgili tüm çeşitleri rahatlıkla temin edebilirsiniz. Su için ayrıca para vermenize ve yük taşımanıza hiç gerek yok. Küçük, 500ml lik bir pet şişe tüm ihtiyacınızı karşılayacaktır. Yol boyunca, buz gibi su akan çeşmeler mevcut. Gölyaka halkının yabancıya yaklaşımını da çok doğal ve samimi bulduk. “Bunlar yabancı, kazıklayalım” tarzı bir yaklaşımla karşılaşmadık. Hatta sabah çayımızı içtiğimiz kahve sahibine ücretini sorduğumuzda:
-   Bozuk varsa 1 lira yoksa benden olsun diye cevapladı.
Alışverişten sonra ilk durağımız yaklaşık 7-8 km uzaklıkta Efteni Gölü. Göl, göçmen kuşların yolu üzerinde önemli bir konaklama ve beslenme alanı ve melen çayı suyu ile besleniyor. Göl kenarında yaklaşık 8-10mt yüksekliğinde gözetleme kulesi ve yaklaşık 50-60mt içeriye uzanan “ T “ şeklinde bir tahta iskelesi mevcut. Kuş çekimi için kule çok ideal ancak çekim için göle biraz uzak ve hareket ettikçe sallanıyor. En az 500-600mm lens ile veya tc takılı iken kuleden çekim yapılabilir. Benim 70-300mm lensim çok yetersiz kaldı. Biz bir-iki karabataktan başka bir şey göremedik bu mevsimde. Bol miktarda kurbağa mevcut ve hep birlikte ses çıkardıkları zaman ortalık bir cümbüş alanına dönüyor.  Bunun yanı sıra su yılanı ve yusufçuk ta görebilirsiniz. Nilüfer çiçekleri ile makro çekimler yapabilirsiniz. Ayrıca göl yüzeyinin belki de tamamını kaplayan yaprakların kare şeklinde olması da gölün bir başka ilginç özelliği.
   Gölden sonraki rotamızı yaklaşık 10km daha içeride olan Güzeldere şelalesi olarak belirledik. Şelaleye giden yol çok virajlı ve büyük bölümü tırmanışla geçiyor. Yolda hararet yapmış bir araçla karşılaşmanız mümkün. Yol üzerinde içme suyu ihtiyacınızı karşılayacak ve buz gibi suyu olan çeşmeler mevcut. Ayrıca litrelerce su için yük yapmanıza gerek yok. Lokanta tarzı küçük bir işletmede isterseniz gözleme de yiyebilirsiniz, müthiş bir manzarası var. Yol bir dağın yamacı boyunca zigzaglar çizerek uzanıyor. Virajlarda vadinin büyüklüğü ve manzarası karşısında şaşkınlıklar yaşayabilirsiniz. Yine yol üzerinde dağdan ve bahçelerinden topladıkları satan çocuklardan da alışveriş yapabilirsiniz.
   Şelalenin bulunduğu bölge milli park ve mesire alanı. Giriş 5 tl. En güzel yanı makbuzla birlikte büyük boy çöp poşeti veriyor olmaları.  Ama sonradan gördük ki maalesef bu çöp poşetini kullanmayıp çöpünü oralık yerde bırakan insanlar(!) da var.
Makbuz aynı zamanda tanıtım broşürü olarak tasarlanmış ve üzerinde özetle şu bilgiler var:”…şimdi gözünüzün önüne kaleden kaleye 110m. Olan bir futbol sahasını getiriniz. Bunun üzerine 25mt daha ilave edip dikine çeviriniz. Tam karşınızda akan bu nehrin dökülüş tabanına ağaç basamaklarla inmeye başlıyorsunuz. Karşınızda koşarcasına, birazda tepinerek akan sular içinizde bir coşku uyandırıyor, hareketi tutamıyorsunuz. Tabanın titrediğini hissediyor bir şeylerin kaçıp gittiğini fark ediyorsunuz. Şelale ve şelaleyi besleyen yan suların bu akış sırasında çıkardıkları sesler zihninizdeki tüm yorgunluğu silip süpürüyor. Beyninizi meşgul eden sorunlar önemini kaybediyor, doğanın bu muhteşem güzelliğine teslim oluyorsunuz….”

   Piknik alanı günlerden Pazar, hava da güzel olunca çok kalabalıktı. Bu yüzden tercihiniz hafta sonu olursa park için sorun yaşayabilirsiniz. Ama orman içlerine kadar araba ile geçiş mümkün. İsterseniz gece konaklamak için bungalov tarzı altı kişiye kadar evler, çevreyi gezmek, yaylalara çıkmak için atv motorlar mevcut.
Saat 12:00 – 15:00 arasını orman içerisinde su sesi eşliğinde mangal yaparak ve sonrasında dinlenerek geçirdik.  Havasından olsa gerek yemekte ölçüyü kaçırdığımızı ayağa kalkıp yürümekte zorlanınca fark ettik. Üstelik yemeğin tamamını da bitirememiştik. Gün boyu bu kadar sıvı tükettiğimi ve bu kadar terlediğimi hatırlamıyorum. Tedbir olarak yanınızda yedek kıyafet bulundurmanızı öneririm.
   Şelaleye iniş biraz zorlu. Girişte de inerken dikkatli olmanız yönünde uyarıcı levhalar mevcut. Ancak inişi kolaylaştırmak için yer yer beton ve ahşap basamaklar yapılmış. Girişte verilen paranın bu şekilde yatırıma dönüştürülmüş olması açıkçası beni çok sevindirdi. Daha önce gittiğim yerlerde giriş ücreti olarak verdiğim paranın ne amaçla kullanıldığını hep merak etmişimdir.
Ayağınıza rahat, kaymayan bir spor ayakkabı giymenizde fayda var. Akan sularla bazı bölgelerde zemin kaygan hal alıyor. Ama çalışmalar devam ediyordu. Yakın gelecekte bu sorununda halledilmiş olacağına inanıyorum. Şelaleye ulaşmadan hatta görmeden bile çıkardığı sesin büyüsüne kapılabilirsiniz. Aşağıya inerken ağaçların arasından yer yer görüntüler de alabilirsiniz.
Şelaleye ulaştığımda çekim için tam bir hayal kırıklığı yaşadım. Öğlen güneşinin etkisini kaybetmesi için saat 15:00 e kadar oyalanmıştım ama buna rağmen şelalenin tam üstünden vuran güneş ışığı suda sert ışık patlamalarına neden oluyor ve uzun pozlama çekimini olanaksız hale getiriyordu. Şelalenin ancak gölgede kalan kısımlarından kesitler almak mümkün. Bu yüzden daha geç saatlerde veya çok daha erken gitmenizi öneririm. Şelalenin tamamını bir kareye sığdırmak neredeyse imkânsız. Çekim için şelalenin ancak yarısına kadar inebiliyorsunuz. Daha aşağıya inip şelalenin tamamını bir kareye sığdırmak için belki hayati tehlikeyi göze alarak ve belki de tırmanış takımıyla çok zorlu bir iniş daha yapmanız gerekecektir. Gidilebilecek güvenli alan korkulukla çevrelenmiş, buna rağmen çekim için biraz daha aşağıya inebilirsiniz. Son kısıma aileler inemediği için tripot ile oradan çekim yapmak daha kolay. Ayrıca yan kollardan da daha rahat uzun pozlama fotoğrafları çekmeniz mümkün ve çok daha zahmetsiz. Keşke daha büyük bir yatırımla daha büyük ve daha güvenli bir seyir terası yapılsa diye içimden geçirmeden edemedim.
   Şöyle dere kenarına oturup ta ayağımızı suya sokalım biraz yorgunluğumuzu alır derseniz süreniz en fazla 15-20sn arasında olacaktır. Bu süre suyun soğukluğundan dolayı artık ayağınızın hissiyatını kaybetmeye başladığı, hissizliğin vücudunuza doğru yayılmaya başladığı süredir. 
   Buraya kadar gelmişken Düzce merkeze de bir uğrayalım derseniz yapılacak çok fazla bir seçeneğiniz yok. Bir meydanı ve iki caddesi var sadece. Ancak vaktiniz varsa, -bizim yoktu- kenar mahallelerden fotoğraf çekimi için malzeme çıkartabilirsiniz.
Gitmişken de pişmaniye ve özellikle tütün kolonyasından mutlaka alın derim…




 




yukarı git
hayat  
  Gidene kal demeyeceksin. ..
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,
yoksa değersiz olan hep sen olursun...
Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu,
sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni,
sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme,
Tükettirme içindeki yaşama sevgisini...
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..
Öyle bir hayat yaşadım ki,
cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
kendimi bir sahnede buldum
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum,
okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.

NIETSZCHE
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol